Romantik Komedi dizilerini klişelerle dolu ve fazlasıyla yüzeysel buluyorum ama hayattan koparamadığımız bir kavram olarak aşkı ekranda görmeye bayılıyorum. İlla aşk veya ilişkilerse anlatı bunun daha gerçekçi, daha hayattan ve her yönüyle işlenmesi taraftarıyım. Evet gerçek hayatta ilişkiler Romeo ve Juliet tadında olmuyor ne yazık ki. İnişleri çıkışlarıyla, ihanetler, üzüntüler ve yalanlarla bambaşka bir deneyim. Bazen gökkuşağının içinde yaşarken bazen siyah beyaz gri sularda yüzüyoruz. Bazı yapımlar var ki aşkı farklı boyutlarıyla anlatabiliyor. Romantik komediden çok romantik dram olarak adlandırabiliriz belki de…
Ek olarak romantik komedi yabancı dizilerini sıralarken imdb en iyi diziler puanına göre sıraladığımı ve aşağıdaki içerik tablosundan istediğiniz yabancı diziye hızlıca ulaşabileceğinizi belirtmek istedim.
Love
Gus öylesine düz, alelade ve pozitif bir karakterken Mickey isyankar, asi ve bağımlılık problemleri olan bir kadın. Hem karakter hem de fiziksel olarak bambaşka dünyanın insanları gibi görünen karakterlerimiz yaşadığımız bu modern, teknolojik dünyada işin içine sosyal medya eklenince ilişkilerin nasıl etkilendiğini anlatıyor bir bakıma. Saf bir komedi, romantik bir aşk hikayesi asla değil. Karakterler, yaşananlar ve diyaloglar o kadar hayattan ki durup düşünüyorsunuz olur olmadık. Bazı yerlerde o kadar sevimliler ki bazen de aşırı saçma bulup sinirleniyorsunuz karakterlere. Her ne kadar aşırı sempatik ve samimi karakterler barındırsa da bir yandan da hiçbirimiz mükemmel değiliz hepimiz hata yapıyoruz fikrini aşılıyor bize. İlişkiler üstüne klişeden uzak güzel tespitler barındırıyor bu haliyle de diğer romantik komedilerden ayrılıyor. Sanki arkadaşlarınızın ilişkisine tanıklık ediyormuşsunuz gibi bir hissiyat bırakıyor. Yani öyle aşk hayatınızın anlamını bulacağınız kadar derin bir dizi değil ama kesinlikle izlenmeye değer. Ha bir de efsane şarkılara yer veriyor bölüm sonlarında. Çok beklentiye girmeden güzel vakit geçirirken orijinal bir şeyler izlemek isterseniz kesinlikle bakmalısınız.
Lovesick
Dylan adlı karakterimiz cinsel yolla bulaşan bir hastalığı olduğunu öğrenir ve bu sebeple eski kız arkadaşlarına ulaşmaya başlar. Hikaye bu tema etrafında başlasa da daha sonra filizleniyor. Kafası karışık gençlerimiz kendileri için kimin doğru olduğunu anlamaya çalışırken sıradan hayatlarını yaşamaya çalışıyorlar esasında ama bu sıradanlık muhteşem diyaloglarla ve flashbackler ile zenginleştirilmiş. 3 sezoncuk az ve kısa bölümlerden oluşan bu dizi her ne hikmetse karakterlerini derinleştirmeyi öyle güzeş başarıyor ki keşke böyle bir arkadaş grubum olsa derken buluyorsunuz kendinizi. Evlere hapsolduğumuz şu karantina günlerinde sürekli dışarda arkadaşlarıyla sarmaş dolaş takılmalarını kıskanacaksınız eminim. Oyunculuklarıyla, hikaye anlatımıyla, kurgusuyla ve müzikleriyle izlemesi keyif veren enfes bir dizi. İngiliz yapımı diziler zaten bence kesinlikle başka bir yerde. Mutlaka bir şans vermelisiniz.
You’re The Worst
Konusunu özetlemek gerekirse birbirine iyi gelmeyen ve biriyle duygusal bir bağ kuramayan iki insanın bir türlü birbirlerinden uzak kalamamasını anlatıyor diyebiliriz. Ama oyuncu seçimlerinden mi oyunculukların on numara olmasından mı bilinmez inanılmaz bir dizi. Başrollerden yan karakterlere kadar asla klişeleşmeyecek ve size enfes bir final bölümüyle veda edeceğinin garantisini verebilirim. Bağımlısı olacağınıza eminim. Tam olarak rol model bir ilişki çizemiyor hatta yanından bile geçemiyor, geçmek istemiyor. Zira karakterlerimiz inatla aralarındaki yakınlığı bir ilişkiye çevirmemeye çalışıyorlar. Zaman zaman nefret edeceğiniz hatta belki de tiksineceğiniz karakterlerle ve olaylarla dolu. Ama bağlanıyorsunuz kopamıyorsunuz böyle garip bir bağ kurdurtuyor. Yani gerçekten neden ve nasıl bu kadar underrated kalabilmiş inanamıyorum. Romantik komedi ya da çerezlik dizi etiketlerinin yanına yaklaştırmak bile olmaz kara mizahı tadında, absürtlüklerle dolu ama sizi gülümsetmeden bırakmayacak bir İngiliz dizisi You’re the Worst. Yine bu dizimiz de muhteşem şarkılarla dolu. Gerçek ilişki nasıl olur görmek istiyorsanız ya da öylesine herhangi bir dizi izlemek istiyorsanız bile bu diziyi seçin. Nolur izleyin!
Normal People
Ağır toplardan bu dizi. Bence tam anlamıyla bir dram olarak tanımlayabiliriz. Öyle romantik komedi gibi bir etiketin yanından bile geçmiyor. İçinizi de baymıyor. Her şeyiyle son zamanlardaki en başarılı yapımlardan diyebiliriz Normal People için. Marianne ve Connell isimli farklı ortamlardan ve geçmişlerden gelen karakterlerin birbirlerinin hayatında kalma çabası olarak özetleyebiliriz sanırım. Aslında birlikte olmalarına hiçbir engel olmayan bu çift tıpkı gerçek hayatta yok edemediğimiz kendimize ait problemleri aşamayaşımızı resmediyorlar. O kadar hayatın içinden ki sahnelerin duygu yoğunluğu altında eziliyorsunuz. Depresyon mu sorun yoksa karakterlerin kişisel travmalarımı sebep anlamıyor bir Marianne’e hak veriyorsunuz bir Connell’a. Kimin kime daha çok bağlı olduğunu bile anlamıyorsunuz. Sonunda kimseye kızamıyor bazen böyle olması gerekiyor demek ki diyip düşüncelere dalıyorsunuz. Seçilen oyuncuların uyumu, hikaye örgüsü ve yine her Britanya yapımı işte olduğu gibi şarkı seçimleri hayranlık uyandırıcı.
Fleabag
Kalbim! diye giriş yapmak istiyorum. Şu ana kadar izlediğim en iyi dizi sıralamasında tartışmasız ilk üçe girer. Phoebe Waller- Bridge bu dönemin gördüğü en zeki, en başarılı yazarlardan birisi kesinlikle. Yine kendisine ait ödüllü bir tiyatro oyunundan uyarlama bu dizi, ismini bilmediğimiz başrolün -kendisi yine Phoebe Waller-Bridge- yaşadığı büyük bir trajedi sonrası hayatıyla baş etme mücadelesini konu ediyor. Komedi diyor ama gerek dördüncü duvarı yıkmasıyla mockumentary gerekse resmedilen ağır yalnızlık hissiyle bence tam bir dram. Her kadının izlerken kendi hayatından bir şeyler yakalamaması imkansız. Anlatılamayacak veya ifade edilmeyecek duyguları yaşatıyor size. İzlediğiniz en efsane yapımlar biri olacak o kadar eminim ki! Karakteri anlamanız adına içime işleyen şu monoloğu iliştiriyorum.
“I want someone to tell me what to wear in the morning. I want someone to tell me what to wear every morning. I want someone to tell me what to eat. What to like, what to hate, what to rage about, what to listen to, what band to like, what to buy tickets for, what to joke about, what not to joke about. I want someone to tell me what to believe in, who to vote for, who to love and how to tell them.
“I just think I want someone to tell me how to live my life, father, because so far I think I’ve been getting it wrong — and I know that’s why people want people like you in their lives, because you just tell them how to do it. You just tell them what to do and what they’ll get out at the end of it, and even though I don’t believe your bullshit, and I know that scientifically nothing I do makes any difference in the end anyway, I’m still scared. Why am I still scared? So just tell me what to do. Just fucking tell me what to do, father.”
Romantik komedi dizileri listesine eklemediğim ancak daha önce yazmış olduğum “En iyi Netflix Dizileri | En Popüler Netflix Dizi Önerileri” blog yazımda bulunan “After Life” dizi öneriside aslında bu listeye girmeyi hakeden çok başarılı bir yapım. Ek olarak belirtmek istedim.
Ayrıca her zaman olduğu gibi sitemi ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederim. Bir sonraki en iyi yabancı diziler listesinde görüşmek üzere.